Edebiyat

O an…

O an…

Bilgisayarının başında, seni yine bulutların üzerine çıkaran dostum dediğin elinde, müziklere bakıyorsun. Dalıp gitmişsin müziklerin içinde. Telefonun yatağının üzerinde titriyor ama sen bunu fark edemiyorsun. Ritme kendini kaptırmış hareket ederken telefonun ışığının yandığını görüyorsun. Gelen aramadaki numarayı gözün bir yerden ısırıyor. Lakin bir türlü çıkaramıyorsun. “ALO” diyorsun. Karşıdan bir kelime gelmiyor. Sadece bir nefes alışverişi duyuyorsun. Böyle hızlı hızlı atan bir kalpten pompalanan kalbin etkisi ile varlığını çılgınca sürdüren bir akciğerden geliyormuş gibi. Tekrarlıyorsun, “ALO” …  Kulağınıza hasret kaldığınızı fark ettiğiniz bir ses geliyor, “ALO” … Kalbiniz işinde hızlanıyor bir anda. Sanki bir yarışa başlamışçasına. Evet o duyduğunuz ses özlem duyduğunuz “X” kişisi. “Özledim” diyor size sadece. “ Sus ve dinle” telkini geliyor. Özlemiş sizi, sesi titriyor. “Gel be hayatıma geri” diyor size. Siz içinde bulunduğunuz durumun ne anlam ifade ettiğini tartışırken kendinizle, bir taraftan da aklınızda “ulan, çok mu dostum dediğimle takıldım, kafam mı güzel ondan mı oluyor bunlar” diye, sorguluyorsunuz kendinizi. Tam bu hengame arasında gidip gelirken “Artık kavuşmamızın zamanı gelmedi mi?” diye bir cümle yükseliyor. “Sıyrıl artık kendinden ve adımlar atalım.” derken kendinden emin bir ses tonu ilişiyor yükselmeye. Sen ne olduğunu anlamaya çalışırken olaylar olaylara karışıyor. Kendince gerçekliğini sorgularken bir ses daha “Bırak artık aramıza girenleri, elinde tuttuklarını, çıkar hayatımızdan ve ben geleyim. Yoruldum artık senden uzakta olmaktan, bu hasreti çekmekten. Kaldır şunları aramızdan. Beraber olalım.” Sen şoktasın ekrandaki numaraya bakma isteğinle telefonu yan çevirdiğin anda gözlerinde oluşan sulanmayı hissediyorsun. Kendi kendine “Hadi be, bırak gitsin o gelmişken. Bırak gitsin ruhun bu kadar kurumuşken. Senden aldıklarını fark etmeye başlamışken.” diyorsun. Çılgınca bir karar verme konusunda üzerine yok tabi. İşin tek sıkıntılı tarafı verdiğin kararları uygulamak için elinden gelenin fazlasını yapan birisin. Seni bunaltsa dahi uğraşan birisin. “Gelecek misin bana, tutabilecek miyim ellerinden, dalıp gidebilecek miyim gözlerinde, sarabilecek misin beni kördüğüm olmuş gibi?” diye art arda sorular geliyor ama sorudan çok istenilen arzuları anlatan birer cümle, duygularını içlerinde barındıran. Dostum dediğinle dudakların buluşuyor tekrar. “Hadi lan oradan, bırakacakmış” sesleri derinlerden kendini belli ediyor. “Bırakacak tabi her şeyi, beni istiyor, özledi o da.” sesleri ile duvar örülüyor derinlere. Kendince özlemişliğini, susuzluğunu, anılarını göz önüne getiriyorsun inceden. Bir taraftan da tarafları dinlemeye devam ediyorken, bir gözyaşı süzülüyor gözlerinden. Dostum dediğinle sevdiğinin savaşı büyüyor ve senin taraf olman bekleniyor. Sen “Neden her ikinizde hayatımda olamıyorsunuz?” derken sizi kimse iplemiyor. Tek çare tarafınızı seçip kendinizi mutlu hissedebilmek için elinizden gelenin fazlasını yapmanız. Telefondan gelen sesler ile derinlerden gelen seslerini savaşı sizi çaresiz bırakıyor. Tam bu sırada “Ben özlemime gidiyorum, lütfen kızma bana dostum.” cümlesi dökülüyor dudaklarınızdan. Yapmayın ya, yapmayın böyle. Bu kararları bu şekilde iradeniz tam anlamı ile yerinde değilken almayın, sonu hüsran. Karşıdan yükselen sevinçli ses ile savaşın sonuna gelindiği belli oluyor “Seni seviyorum, çok özledim.” Sanki savaşın sonunda tarafları ateşkese sürükleyen bir etken gibi. Savaşın bitişini sembolize eder gibi. Siz kendinizi gerçek dünyaya dönmüş mutluluğun dibini yaşadığınızı düşünürken bir ses ile irkiliyor ve kendinize geliyorsunuz.

“Derviş gibi abdal gibi tapar gibi.
Paramparça.”

Telefon yatağın üzerinde ve siz ekrana bakıyorsunuz. Şaşkınlık içerisinde “Hadi ya olamaz, sadece bir an, bir dalma anı, bir rüya olamaz.” diyorsunuz kendi kendinize.

Bir sigara yakıyorsunuz, kaybettiğiniz o anın üzerine.

Ne söylemek isterdiniz  o anda?

 




4 Yorum

  • sen yanımda kalmayı beceremedin bilinçaltım da seni rüyalarımdan çıkabilmeyi beceremedi..
    bir beceriksizliktir gidiyor. derdim

    4 yıl önce
  • Önce telefon numarasını şayet bilmiyorsam bulmayı denerdim. Bulduktan sonra takım elbisemi giyip ciddi bir tavır takındıktan sonra sesimi mahsus kalınlaştırarak şunları derdim: “Beni şimdi iyi dinle yavrum. Benim dünya görüşüm paraya dayalı bir iş adamının dünya görüşüdür. İktisat adlı ilmin yapıcıları biziz. Sen sanıyor musun ki devletleri bir takım devlet adamları yönetir. Devlet bir sembol, o sembolü simgeleyen adamlar birer göstermeliktir. Aslında söz sahibi benim, ben, ben… Ben istediğim için o umum müdür oradadır, ben öyle istediğimden bilmem kim mebus bilmem kim bakan olmuştur. Ben istedim mi birden altüst olur ekonomi dünyası, mort olur bütün iş hayatı. Doğrusu şudur, değişme imkanı olmayan şeyi değiştirmek deliliktir. Zengin zengindir, fakir fakirdir. Ne demekmiş zenginin malıyla mülküyle uğraşmak, bunu paylaşmaya kalkmak. Nedir sokaklarda görünen şu sloganlar haa?! Düzen değişmelidir, şu olmalıdır bu olmalıdır. İşi gücü olmayan birtakım çocukların sözleriyle mi değişecekmiş düzen? Ne olmuş düzene? Biz patronlar olmasak, hiçbiriniz bir işe yaramazsınız. De bakalım, devlet kapısında bir iş buldun, kaç para verirler adama, bu parayla ne halt edersin. Diyelim ki ben sana kancayı taktım. hangi kapıda barınabilirsin? hangi işi başarabilirsin?
    Ben kaba ama doğru konuşurum. Öyle bir durumda tahsilin, gençliğin, yakışıklılığın kaç para eder, kaç para… Para, para, para… Napolyon böyle demiş. Bir adamda para yoksa allame-i cihan olsa havadır hava… Parayı bulmakta yeterli değil, onu işletmek, paraya para doğurtmaktır marifet… İnsan yakalığı fırsatı değerlendirmezse, ona ulaşmak için en yakınını bile çiğnemezse hiçbir zaman üne servete kavuşamaz.”

    4 yıl önce
  • Belki de hiç bunları deme zahmetine girmeden ‘dostum’a tekrar yönelir, onunla bir nefeslik bir istişare yapar ve ardından o ufak bilinçaltı şakasının öznesi olan insanın söylememi istediği o şarkıyı benden başka biri söylemiş mi diye araştırma yapardım. Ve bulurdum da. Çünkü, dostum…

    4 yıl önce
  • Sayın Machodolar dostum, bizlerle “Yıkılmayan Adam” filminden bir sahneyi paylaşıp gözlerimizin önünde bir sahnenin canlanmasına vesile olduğun için sana sonsuz şükranlarımı sunar ve yumruğumu havaya kaldırarak seni selamlarım. O şarkı hepimizin.

    4 yıl önce
  • Bi yoruma ne dersin ?

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir