Edebiyat

Bugünlük Böyle Olsun

Bugünlük Böyle Olsun

Kafamın içerisinde kelimelere dökmek istediğim çok fazla şey var. Fakat bir türlü toparlayamıyorum bunları. Bazen uygun kelimeleri seçmekte zorlanıyorum. Bazen de kelimeleri kazara bulmuş olsam da uygun sırada dizemiyorum. Halbuki 10 tane kelimeyi farklı düzende yazıp bana deseler ki bunlardan anlamlı bir cümle kur, kurarım. Ama mevzu kendimle ilgili bir şey olunca bu mekanizmada sorunlar meydana geliyor sanırım. Veya mekanizmanın çalışma prensibi bu şartlar altında çok farklı da olabilir. Sonuçta nöröloji dalında ihtisas yapmadım. Nitekim yapmış olan kişiler bile mevzubahis beyin olunca bazı konuları tam açığa kavuşturamıyor. Antidepresan ilaçların prospektüslerinde "…tam olarak etkisi bilinmemekle beraber…" cinsinden yazılar var genelde. Yani sahip olduğumuz bilimin bir kısmı varsayımlar üzerine kurulu sanki. Veya o insanlar aslında biliyorlar tüm çalışma presibini ama açıklamaya yönelik endişeleri var. Bu endişeler ne kaynaklı olabilir diye düşünüp komplo teorisyenciliği yapmayacağım. Ülkemde bu cins insanlardan yeterince var. Ülkeye çöpçü de lazım.

 Geçenlerde ziyaret ettiğim bir arkadaşım beni aradı yanına tekrar gelmem için. Sevdiği kişi ile yaşadığı birliktelik, ki buna birliktelik denirse, sona ermişti. Bundan bir acı duymuş olmasına rağmen yine de günlük hayatına normal bir şekilde devam edebiliyordu. Beni yanına çağırmasının altında yatan sebep daha büyük bir acı duymaya başlamış olmasıydı. Bu acı sevdiği kadının başka bir adamla hayatına devam etme kararı almış olmasıydı. Detaylarını tam manasıyla bilmiyor olmasına rağmen bunun düşüncesi bile benliğinde büyük bir yara açmış olacak ki, antidepresan kullanmaya başladığını da söyledi. Bu ilaçlar yapıları itibariyle hemen etki etmediği için ve kendisinin hızlı bir şeylere ihtiyacı olduğu için, ayaklı antidepresan rolünü üstlenip gittim yanına. Bunu yaparken gücenmedim. Nitekim 5 sene önce bugünlerde bende aynı durumdaydım. Bu ruh hali içerisindeyken insan yanında hep birilerini istiyor. Sanırım bu ilkel içgüdülerimiz ile alakalı. Gerçi onlarla alakalı olmayan bir şey var mı bilmiyorum. İnsanlar grup halinde daha rahat hayatta kalabileceklerini keşfedip, bu vaziyet genlerimize işlediğinden beri yanımızda birilerinin olması güven ve huzuru tetikliyor istemsizce. Bu hissiyatların var oluşuna vesile olan nörotransmitere serotonin diyorlar. İşte o ufak hapların vazifesi de tam olarak bu hormonu belirli bir seviyede tutmak. Bilim faslını bir kenara bırakalım zira sorularımın kulvarı biraz daha farklı.

 Neden "sahip" olduğumuz kadının başka biri ile olma ihtimali bile bize normal şartlarda yapmayacağımız şeyleri bile çok rahat yaptırabiliyor? Bu aidiyet hissinin temeli de mi genlerimizde aranmalı, yoksa bunlara cevap verebilecek farklı kurumlar var mı? Bu hissiyat, insanın "benim" diye tanımladığı her şeyi tanımlarken duyduğu his ile aynı mı? Eğer cevap evetse ortada bir sevginin varlığından ziyade söz edilebilecek tek şey egodur sanırım. Ortada bir sevginin halihazırda zaten olmadığı ve bu durumun günümüz ilişkilerinin %90'ını oluşturduğu göz önüne alınırsa, romantizmin sanatın çeşitli kollarında ana gündem olmasının anlamsızlığı daha da görünür hale geliyor. Ya insanlar gerçekten saf aşkın ve sevginin ne olduğunu içten içe biliyorlar ve buna olan özlemlerini bu şekilde dile getiriyorlar, ki bunun gerçek olma ihtimali Trabzonspor'un şampiyon olma ihtimalinden daha az, ya da dezenforme olmuş koca bir ilüzyonun içerisindeyiz. Bu cümle kulağa nedense aptalca geliyor okuyunca zira ilüzyon zaten dezenforme olmuş bir gerçeği anlatmak için kullanılır.

 Gereksiz bir Stendhal Sendromu yaşayan insanları anlatan bir paragraf yazdım sanırım az önce. Huzurlu hissettim. Ama daha huzurlu hissettiğim bir an vardı. Bahsettiğim arkadaşımla senin yaşamış olduğun şehre doğru geliyorduk. Meşru bir amaç güttüğümüz söylenemezdi ama gayrimeşru da değildik. O şehre her geldiğimde kafamı radar gibi veya namazı bitiren emmi gibi sağa sola çevirirdim, bu sefer o kadar yapmadım. Geçen her gün daha çok azalıyorsun içimden. Puding kıvamına gelmiş bir leğen rasyonalite, eritiyor senden kalan her şeyi. Tıpkı gece ve sabah farklı kararlar alıyor oluşum gibi bu duruma da farklı tepkiler veriyorum. Bu dualiteyi yaşayıp çoklu kişilik bozukluğuna sahip olduğunu düşünen insanlar var ama ben onlar kadar densiz değilim. Sadece senin varlığının yaşamımı olumsuz etkilemesi sebebiyle bunu sonlandırmak istiyorum ama oralarda bir yerlerde oluşunun verdiği tattan vazgeçmek canımı sıkıyor. Ama bu kaçınılmaz bir son. O yüzden üzgünüm. Hem dünya yuvarlak, belki bir gün…

[zombify_post]




2 Yorum

  • Not: Başörtüsü taktıktan sonra kafasının şekli uzaylılara benzeyen ve Twitter’da Türkçülük oynayan son sınıf öğrencisi kızların götüne Braun marka ütü sokayım. Yarak sevdalısı orospu seni. Senin o gerçek hayatta iki kelimeyi yan yana getirip adam gibi konuşamayan ağzına deve sidiği dökeyim. Tek derdi iri yarı, yakışıklı ve zengin bir herife göt siktirmek olduğu halde söz hislerden açılınca iç güzellikten dem vurmana sebebiyet veren nöronlarına attırayım. Nihal Atsız’ı anlamayıp, doğru düzgün bilmeyip “ırkçıyız len nolcak aq” diye twit atan ellerini sikeyim. Vasıfsız kevaşe seni. Tutarsız aşufte seni.

    6 yıl önce
  • Dünyanın aynı ülkesinde farklı hayatlar yaşıyor olmamız bizi birbirimizden uzaklaştırmış sayılmaz. Gece gündüzü birlikte yaşayışımız bile beni senin bu hayattaki varlığına ikna ediyor. Sessizliğinden bile etkileniyorum…
    İçinde kalanları not olarak eklemen güzel olmuş. Görünüşe aldanıp göt veren harikulade insanların yaşadığı bu dünyada, çığlıklarımız bir gün yerine ulaşacak. Lakin biz bunu etlerimizi kurtçuklar kemirirken görebileceğiz. Etimi kemirecek olan kurtçuklarda kendince haklı ancak topraktan dışarı çıkma faaliyetini göstermeyen zihniyetlerini sikeyim.

    6 yıl önce
  • Bi yoruma ne dersin ?

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir