Deneme & Hikaye

Bir Fidanın Gölgesinde Hayat

Oturdum, dinledi..
Anlattı, dinledim..
Annesi, en fazla ne kadar yakın olabilirse bir insana, o kadar yakındı şu an bana annem.. Bu anın tadını çıkarabilmek için zamanı bile unutabilirdim.. Zamanın pili insan.. Eğer pili ters çevirirseniz, zamanı da durdurabilirsiniz, bu sizin elinizde..
Öyle yaptım ben de.. Uzun bir sohbet yapmak istiyordum annemle.. En son iki sene önce gelmiştim yanına.. Onun için ektiğim fidan tutmuş, boy atmış, gölge vermişti.. Altında uzanmıştı annem.. Ayak bastığı toprağı öptüm özlemimden, sonra uzandım, pili ters çevrilmiş bir zamanın kuytusuna saklanarak, bir annenin kucağına uzandım.. Arada saçlarımı okşuyordu, rüzgardan elleri.. Soluksuzca bekledim özlem gidermesini..
Ne güzel şey zamanı bekletmek..
Bir Neşet Ertaş türküsü açtım.. Kalkıp oturdum dizinin önüne ve anlatmaya başladım yaptıklarımı.. Kocaman bir şirketin personel müdürü olmuştum.. İyi de maaş veriyorlardı, güzel bir ev kiralamıştım.. İçine annemin sevdiği bütün çiçekleri doldurmuştum, büyükçe bir kitaplık alıp evime küçük çaplı bir kütüphane bile kurmuştum.. Çok yoğun çalışıyordum ama şirket sürekli büyüyordu, büyüdükçe de yoğunluğumuz artıyordu.. Kendimize daha az zaman ayırmaya, daha az sinemaya gitmeye, daha az kitap okumaya başlamıştım.. Çoğu gece yorgun argın döndüğüm için işten elime aldığım kitaptan bir sayfa bile okuyamadan uyuyakalıyordum.. Sabahın ilk saatlerinde de uyanıp işe gidiyor, bir simitle güne başlayıp öğle yemeğinde ancak doğru düzgün bir şeyler yiyebiliyordum..
Çok özledim kahvaltını anne, oralarda kimse senin gibi kırmıyor yumurtayı, gözleme de yapamıyor.. Bizim buraların peyniri, yoğurdu da yok.. Hiçbir şeyden tat alamıyorum.. Cumartesi günleri içmeye gidiyoruz hala arkadaşlarla, Murat abinin yerine.. Senin tipine çok güldüğün o kel ve şişman adamın yerinde içiyoruz hala ama orası da çok değişti, kitapları bile kaldırıyordu az daha da biz engel olduk.. Müzikler bile değişti, artık kimse türkü dinlemiyor.. Oysa sen hep söylerdin, her insanın bir türküsü olmalı sevebilmesi için.. Galiba artık kimse sev(e)miyor anne..
Keşke herkes anneler gibi sevse, o zaman ne kadar güzel bir dünyada yaşarız.. Hem bir kadın eli değmeli artık dünyaya, yoksa yok edecez biz erkekler.. Sen yönetsen mesela dünyayı anne.. Her yerde türküler çalar.. Bütün bahçeler, parklar, yol kenarları çiçeklerle donanır, yeşili korumak için elinden gelen her şeyi yaparsın.. Yeşili Koruma Bakanlığı bile kurarsın.. Kahvaltı yapmadan evden çıkan çocuklara anneleri üzme cezası verirsin.. Eve çiçek almadan gelen kocalara da – ama saksıda, çünkü çiçekler kuruyunca çok üzülüyorsun – ceza verirsin.. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı, daha çocuk yaşta çocuk büyütmek zorunda olanları da bitirirsin.. Sen yönetsen mesela dünyayı anne adam olmayı değil insan olmayı öğretirsin tüm insanoğluna..
Bir kadın eli değmeli artık dünyaya..
Oysa şimdi her gün yeni bir yeşil alan katlediliyor, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, çocuk yaşta evlilikler bir türlü son bulmuyor anne.. Düşünceler mi? Onlar hala özgür anne.. Kimse duymadan, görmeden istediğin her şeyi konuşabiliyorsun.. Kendi evinde herkes dilediğince özgür.. Hala çiçek yetiştirebiliyor herkes balkonunda..
Daha fazla konuşamadık bu konuyu, mahallemizin delisi gelip annemin çiçeklerini sulamak istedi, annem izin verdi, bütün çiçekleri elindeki damacana ile sulayıp gidecekti ki durup bana selam verdi.. Oturdu yanıma, konuşmak istiyor gibiydi, ama kalkıp koşarak gitti.. Nefes nefese geri döndü az sonra.. Elinde çıtalar, uzunca bir ip yumağı ve yeşil bir poşet vardı.. Tekrar oturdu yanıma, malzemeleri bana uzatıp gözlerimin içine bakarak beklemeye başladı.. Uçurtma uçurmayı çok seviyordu, uzun süre önce babasını, annesini hastalığı için Diyarbakır’a giderken trafik kazasında kaybetmiş, o sağ çıkmıştı arabadan.. Ama bu acıya dayanamamış bu hale gelmişti.. Öyle anlatmıştı annem.. O yüzden hiç ayrılmıyor burdan, başka yerde kalmaktan korkuyordu.. Uçurtmayı tamamlayıp, ipini bağladım ve ona verdim.. Uçurtmayı elime tutuşturup, ipi alarak koşmaya başladı yeterince uzaklaştığına kanaat getirince durup bana baktı ve koşmaya başladı.. Uçurtmayı bıraktım, yavaş yavaş süzüldü gökyüzüne.. Birini sevdasına kavuşturmuş bir heyecan ve mutlulukla durmadan koşmaya devam etti.. Uzaklaştıkça daha uzağa özgür kıldı uçurtmayı ipini açarak.. Uzun bir süre izledim mahallemizin delisini o kadar mutlu olmuştu ki çok sevinmiştim bu duruma.. Oturdum tekrar annemin dizine, saçlarımı okşadı rüzgardan elleriyle..
Devam ettik annemle sohbet etmeye, hiç acıkmadan, hiç susamadan saatlerce oturabilirdim böylece, o kadar özlemiştim ki..
Şiir üzerine sohbet ettik bir süre, hala yazdıklarımı bir tek dinleyen oydu.. Bir tek anneme okuyordum yazdıklarımı.. Her seferinde çok beğeniyor daha fazla yazmam için beni teşvik ediyor, ilerde kitap çıkarırsam mutlaka ona da bir tane getirmemi, baş ucunda durmasını istiyordu.. Söz vermiştim ben de ona, eğer çıkarırsam mutlaka getirecektim ona..
Mehmet amcalar geçiyordu.. Onları görünce kalkıp gittim elini öptüm, o da yanaklarımdan öptü ayak üstü biraz sohbet ettik.. Babasını görmeye gelmişti onlar da çocuklarıyla.. Normalde Almanya’da yaşıyor ama senede bir mutlaka uğruyorlardı buraya.. Çocuklarından büyük olanı elinde bir çiçekle anneme gitti, çiçeği verdi yanında biraz bekleyip geri geldi.. Mehmet amca ile sarılıp çocuklarla vedalaştık.. Babalarının yanına gitti onlar.. Çok uzak değillerdi zaten, burası küçük bir yer..
Anneme doğru yürürken, mahallenin muhtarı İmam Aydın geldi yanında birileri vardı, herhalde yeni biri taşınıyordu buraya.. Bir süre onları izledim sonra gidip annemin yanına tekrar oturdum.. Çiçeklerine uzunca gözlerimi kırpmadan baktım.. Ne kadar güzeldiler sanki annemle beraber çiçek açıyorlardı.. Annem onların hayat kaynağıydı.. Bütün renkleri çok seviyordu annem, ama en çok yeşili.. Yeşil umudun, güzel bir geleceğin rengidir diyordu her zaman.. Bütün ülke için, daha güzel bir gelecek için hep umudumu korumamı öğretti bana, ben de onu yapmaya çalışıyordum..
Kuş cıvıltıları arasında, yeni yetme bir ağacın gölgesinde oturuyordum annemle.. Anlatacaklarım daha çoktu ama biraz onu dinlemek istiyordum, gözlerimi kapatıp uzandım yanına.. Kuş cıvıltıları arasında, anneme sarılarak dalmışım.. Dünyanın en huzurlu, en güvenli, en rahat yeri orasıydı benim için.. Güneş batmıştı, kuşlar son şarkılarını söylüyordu uyandığımda..
Bekçi geziyordu tek başına, bana geç olduğunu, gece saatinde burada kalmamamı söyledi.. Uzanıp annemin mezar taşına sarıldım, öptüm doymayacağımı bile bile kokusuna, kalktım yerimden.. Son bir kez bütün çiçeklerini suladım.. Türküyü kapattım ve yola koyuldum.. O karmaşanın, hayat mücadelesinin, insanların iyi olmadığı yere doğru atılabilecek en yavaş adımlarla ilerledim..




Bi yoruma ne dersin ?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir