Bir yiğit vardı; savaş meydanlarında tam alp gibi yüreği arslan gibi!
Selam olsun kutlu dağın yiğit erlerine,tunç yürekli Türkler’e. Selam olsun Anadoluyu bize kazandıran nökerlere,ölümle dans eden şahinlere… Bir yiğit vardı kurt bakışlı,levent boylu olan. Bir yiğit vardı; mazluma umut, düşmana korku salan. Bir yiğit vardı; insanı insan olarak gören. Bir yiğit vardı Kur’an-ı Kerim’i kendine rehber edinen. Bir yiğit vardı; savaş meydanlarında tam alp gibi yüreği arslan gibi! O yiğit; Başbuğ Sultan Alparslan’dı. Türk bakışlı Sultan Alparslan. Selçuklu Devleti’nin yüce sultanı sadece er meydanında mı iyiydi? Tabiki hayır… O, insan mihverli bir irade tarzı ortaya koymuştur. ”İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturunun en iyi uygulayıcılarındandır. Zamanında insanlar adil olarak idare edilmiştir.Pek çok ilim ve astronomi ilmi de onun zamanında ilerlemiştir. Hadi yiğitler sizinle 1071 yılına gidelim. Anadolu ve Avrupa’nın nurlanmaya başladığı 1071 yılına…
ADIM ADIM SAVAŞA DOĞRU…
Takvimler, miladi 1071 yılının 26 Ağustos gününü gösteriyordu…
Takvimler, miladi 1071 yılının 26 Ağustos gününü gösteriyordu. Alparslan, askerlerinin başındaydı.Ordusu çok muntazam şekilde dizilmişti.Davul,kös,boru sesleri birbirine karışmıştı.Ordu aşkla savaşın başlamasını bekliyordu ve birden sultanın yanına bir asker geldi. Gelen asker Şadi’ydi ve ağzından şu sözler döküldü ”Sultanım,sizin himmetinizle bu savaşa geldim ve sizin himmetinizle belki de şehadet şerbetini içeceğim bana hakkınızı helal edin.” Koca sultan duygulanmış ve etkilenmişti vakur bir gülümsemeyle ”Şadi sana tek bir şartla hakkımı helal ederim. Şehit olursan bana şefaatçi olacaksın.” Bu cümleler karşısında Şadi gözyaşlarına hakim olamamış şükür edasıyla orduda ki yerini almıştı. İslam’ın şanlı ordusu sultanına bakıyordu. Atının üzerinden şöyle seslendi yiğitlerine ”Burada ALLAH’tan başka sultan yoktur. Emir ve kader tamamiyle onun elindedir.Bu sebeple benimle beraber savaşmakta veya savaşmamak için uzaklaşmakta serbestsiniz” Bu konuşma askerleri daha da aşka getirmiş hep bir ağızdan ”Yolun yolumuzdur sultanım” diye cevap verirler. Alparslan kılıcını kaldırıp ”ALLAHU EKBER!” diye bağırdığında tüm ordu tekrar ”ALLAHU EKBER!” diye bağırdı. Atıyla ordunun bir ucundan diğer ucuna giden sultan hücumu bekliyordu.
ALPARSLAN’IN EMRİYLE BAŞLAYAN HÜCUM…
Sultan Alparslan en önde askerlerine şöyle seslendi yiğitler ”Hücum arslanlarım!ALLAH için hücuuum!” ve böylece şanlı ordu harekete geçmiş ALLAH ALLAH nidaları tüm ovayı sarmıştı.Romanos Diogenes’in ordusu da hücuma geçmişti.Lakin onun ordusunda karışıklıklar vardı çünkü onun ordusunda paralı askerler Türkler vardı.Bunlar iki koldu Peçenekler ve Uzlar. İki kolun komutanı da tek bir soydaşını öldürmek istemiyor ve soydaşlarının yanında ölmeyi şeref sayıyordu bu yüzden iki kol Selçuklu taraflarına katıldı. Romanos Diogenes bu sonucu bekliyordu ancak;sayıca olan üstünlüklerine güvenmesi sebebiyle savaşı kazanacağına inanıyordu. Selçuklu ve Bizans askerleri amansız bir mücadele içindeydiler. Bu sırada Selçuklu kuvvetlerindeki merkez gerileme gösterdi ve zamanla bu gerileme kaçışa dönüştü.Bunu gören Bizans askerleri daha çok üstlerine gitmeye ve hücumu arttırmaya çalışıyorlardı.Sayıca üstün olan Bizanslılar artık dağılan ordu karşısında zafer kesin diye saldırıya devam ediyorlardı.Lakin durum birden değişiverdi.Bizans güçleri epeyce ilerlemişken yanlarda bulunan Selçuklu askerleri birden ortaya çıktı.Bizanslılar’ın üç tarafı sarılıverdi. Az bir zaman sonra da Bizans askerlerinin arkasıda sarılıverdi. Kurt kapanına düşen Bizans askerleri neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Kurtlar kapana bıraktıkları çakalı affeder mi yiğitler? Türk ordusu turan taktiği ile büyük avantaj elde etmiş Romanos Diogenes ise kaybettiğine inanamıyor sayıca üstün olan ordusunun gözlerinin önünde erimesini durduramıyordu. Savaşın akıbeti belli olmuş Anadolu semalarını bozkurtlar yurt tutmuştu. Romanos Diogenes ise esirdi. Sultan Alparslan yanına geldi ve bedbahta sordu ”Savaşı kazansaydın ne yapardın?” Diogenes sultanın yüzüne hüzünlü bir şekilde bakarak ”Seni esir eder köy köy gezdirir ya da yakarak öldürürdüm” Sultan Alparslan ise ”Benim vereceğim ceza ise daha ağır. Seni serbest bırakıyor ve affediyorum” Savaşın kaidelerini ve adabını her zaman yaşayan tunç yürekli Türk Sultan Alparslan töresini yine çiğnememişti… Artık Anadolu semalarında bozkurtların çağı başlamış İslam sancağı dalgalanmaya başlamıştı. Ne mutlu bu yolda şehadet şerbetini vuslat diye içenlere. Sultan Alparslan ve yüce nökerlerine bin selam…
Bir hatam olduysa affola
-HÜDAVENDİGAR-
10 Yorum
kalemine sağlık gardaşım
beğendiysen ne mutlu bana gardaşım
Güzel bir hikayeydi kalemine sağlık. Ancak daha güzel olması için Şadi’ye son sahnede bir rol verebilirsin. Bence sonda bir ışık eksik.
eyvallah. lakin bir dipnot geçeyim bu bir hikaye değil gerçektir 🙂 şadi roman diogenesi esir etmiş ve sultana getirmiştir bu konuda açıklık getirmemem hataydı. yorumun için teşekkür ederim 🙂
rabbim atalarımızın mekanlarını cennet eylesin. hunlarda bizimdi, selçukludarda, osmanlıda, türkiyde.
Amin…
Peygamber efendimiz s.a.v.:
“Türkleri sevmek Imandandir.” C☆
Diye buyuruyor.
Allah Kalbindeki Imanini,Vatan Sevgini ve Insanlara olan Merhametini söndürmezsin.
Allah herzaman yaninda olsun,
ve Ayağina taş bile degmezsin.
Sözümü tuttum Muhammed Abi,
Sultan Alparslan yazini okudum.
Ilim, Ilim Bilmektir.
Ilim, kendini bilmektir,
Sen kendini bilmez isen,
Ya nice okumaktir.
Selamlar Allaha emanet ol,
EbRu.
Ebru yorumunu gördüm. Beni nasıl mutlu ettin bilemezsin biraz da duygulandım. Allah razı olsun. Dualarını eksik etme ve abini unutma bosnada bir abin var 🙂 ALLAH’a emanetsin.
Çok güzel başarılı bir anlatım olmuş özellikle de arka fonda güzel bir müzik ile okumak insanı o atmosfere taşıyor diyebilirim.
ömercan dinç teşekkür ederim sağolun hedefim o atmosferi yaşamaktır ve yaşayarakta yazıyorum daha önemlisi olan sizin de o anı yaşamanızdır bunu başardığımı bilmek beni çok mutlu etti var olun 🙂