Edebiyat, Genel

Zaman

Zaman

 Bazen korkuyorum yaşlanıyor olmaktan, oysa ki yaşım 24. Buna sebebiyet veren şey zaman algımdaki değişiklik olmalı. Şu sıralar zamanın hızlı aktığını hissediyorum. Hızlı akıyor olması, sonun daha hızlı yaklaştığını düşündürüyor. Ve bu gereksiz bir takıntıya sebebiyet verip aklımı kurcalıyor. Zamanın göreliliği, zamanın bir algı oluşu hep üzerinde kafa yormama neden oluyor. Mesela bazı maddelerin kullanımında, hatta çoğu maddenin kullanımında zaman farklı akıyor. Thc, beyindeki kannabidol reseptörlerini uyarınca beyin kendini dış dünyadan soyutluyor ve zaman yavaşlıyor. Bir dakika on dakikaya, saatler ise güne dönüşüyor. Hal bu olunca kişi daha çok şey yaşadığı hissine kapılıyor. Hayatın dolu dolu oluşu manası bu his üzerinden tanımlanıyor. Sadece madde kullanımı sebebiyet vermiyor ama buna. İçinde bulunduğu an içerisinde kendini motive ve mutlu hisseden birey bu hali koruduğu süre içerisinde yukarıdaki etkilerin aynısını yaşıyor. Güzel anlar çabuk biter diye düşünürüz genelde ama durum tam tersidir. Güzel anların her zerresini daha odaklı geçiririz. Çabuk bitiyor gibi görünmesinin sebebi aç gözlü oluşumuz. Bu son söylediğim tabii ki yorumdan ibaret. 

 Zaman duygusunu belirleyen şeyin nasıl ölçülebileceği hakkında bir fikrim yok. Fakat zamanın kendisini saat ile ölçüyorsak, kendi içimizdeki saatin verisini duvardaki saatin verisinden çıkarırsak belki makul bir sonuç elde edebiliriz. Mesela kronometreyi başlatıp 60 a kadar saysak sonra kronometreye bakıp kaç saniye geçtiğini öğrensek, bizim bir dakikamızın dünyanın kaç saniyesine bedel olduğunu anlarız. Ama bu seviyede bir rakamsal verinin analizi nasıl yapılır bilemem. Rakamlarla sayılarla çok münasebetim olmadı bu güne kadar. 

 Zaman mevhumuna ait farklı tespitlerim de var. Kişi zamanın içinde daha çok var olmaya çalıştıkça yani anı yaşamaya kendini verince zihninin kontrolü artıyor. Çünkü anda var olmak daha fazla kapasite gerektiriyor ve bunu yaptığınız zaman aklınızın başka yerde olması ve bu durumun yol açacağı olumsuzluklar pek mümkün olmuyor. Bunlar hali hazırda bilinen şeyler zaten. Fakat umursanan, daha doğrusu akılda yer edip ona göre hareket edilen şeyler değil gibi. Zihin sürekli devinim halinde. Boş duran insan kafasının içinde daldan dala atlar. Kimi zaman geçmişe gider, söyleyemediği ama çok söylemek istediği şeyi bağıra çağıra söyler. Kimi zaman kendini Amerikan filmlerindeki imkansız bir davayı çok alakasız laflar söylerek kazanan avukat yerine koyar ve bunun hazzını yaşamaya çalışır. Kimi zaman uyku ile uyanıklık arasında evrede yaşananlar gibi birbiri ile alakasız imgeler oluşturur. Bunlar olup biterken zaman şeffaf bir perde gibidir. Varlığı çok hissedilir/etkili değilir. Dolayısıyla kişi kendini pek bir şey yaşamış hissetmez ve olumsuz etkilenir. Ama silkelenip ayağa kalkan adamın zihni, sadık bir köle gibi sahibine hizmet eder. Farkındalığının yüksek oluşu kuvvetini de aynı oranda artırır. 

Bir şeyin bitişi hep saçma bir hüzün verir bana. Çok berbat olmadığı sürece, sona eren şeylerin hissettirdikleri hep tüyleri diken diken eden derecede yoğun. Acaba bu durum ne ile alakalı? İnsan için bazı kavramlar diğerlerine göre daha kulak kabartmaya değerdir. Mesela cinsellik ve ölüm. Cinsellik hayatı, var oluşun devamını çağrıştırıp beraberinde bir haz getirdiği için, ölüm ise yok oluşu sona erişi ve beraberinde acı getirdiği için daha dikkat çekicidir. Acaba hücrelerimin içerisinde bir yerlerde bu veri kayıtlı olduğu için mi sona eriş durumu normalden daha hüzünlü oluyor, yoksa dalyarak olduğum için mi bilmiyorum. Bak yine duygulandım.

 

[zombify_post]




Bi yoruma ne dersin ?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir