Edebiyat

Ya Ben Bu Acılarla Yaşamayı Öğrenmek İstemiyorsam?

Ya Ben Bu Acılarla Yaşamayı Öğrenmek İstemiyorsam?


Soruyorum size a dostlar, acı nedir? Bu soruyu okuduğunuzda kiminizin bilimsel tanımını yapmaya kalktığını, kiminizin ‘al bak buranın işte tam da buranın sızlaması’ diyerek kalbini gösterdiğini, kiminizin boğazımda düğümlenen ve asla geçmeyeceğini düşündüğüm his dediğini, kiminizin acı acıdır yahu, nasıl anlatayım şimdi diye söylendiğini, kiminizin de cevabı hiç düşünmeden bu satırları okumaya devam ettiğini tahmin edebiliyorum. Sahi acının sadece kelimelerle ortak bir tanımını yapmak mümkün müdür? Peki ya acıyı kelimelerle tanımladık diyelim, bu acıyı biz insanoğlu neyle besleriz de bu acı içimizden hiç gitmez? Bir türkü, bir fotoğraf, bir mesaj, bir düş, bir hatıra mı acılarımızı hep böyle canlı tutar? Yoksa biz mi meyilliyiz acılarımızı canlı tutmaya, kim bilir, belki de.
Günler geçer aylar geçer bekler dururuz içimizdeki acıların gitmesini, ama gitmez. Hayatta her şey, herkes gider ama o bir türlü gitmez. N’olacak şimdi diye düşünüp dururken şu satırlar çarpar gözüne : ‘ insanın acısını insan alır’. İrdelemeye başlarsın  sözü, —çünkü insanoğlusun, her şeye anlam yükleyeceksin, parça parça olan her şeyi yapboz gibi birleştireceksin, parçalar olmayacak ama sen zorlayacaksın, dedim ya insanoğlusun, olmazları oldurmaya çalışacaksın, her neyse konuyu çok dağıtmayım, — ne yani, nasıl? hiç bitmeyen , hiç gitmeyen, artık bedeninin ve ruhunun bir parçası haline geldiğini düşündüğün bu hissi başka bir insan nasıl alabilir, onu nasıl yok edebilir diye mana arar durursun. Sonra bu yazının akışında hepinizin beklediği bir olay gerçekleşir; ‘O’ çıkar gelir. Evet, gelir ve nasıl olduğunu anlamadığın, belki de hiç anlayamayacağın şekilde içindeki o acıyı alır gider. Gider, acı da gider o insan da gider ve öyle bir gider ki bundan önceki acıların bir önemi kalmamışçasına, ‘acın bile çok güzel’ diye ‘gitme’nin edebiyatını yaparken bulursun kendini. Kalakalırsın işte, fakat bu gitmelerden dolayı değil, o insanın alıp gittiği acının yerinin başka bir acıyla bu kadar çabuk dolmasına şaşar kalırsın. ‘ Ne yani, insanoğlu hep böyle acıyla mı yaşar?’,’Bu ne çeşit bir acıdır?’ diye sorar durursun, en iyi yaptığın şeydir sonuçta, sormak..E bir cevabın yoktur tabi bunlara, çünkü acının da bir çeşidi yoktur. Acı acıdır işte; olaylar, kişiler, durumlar değişir ama acı aynı dozuyla hep orada kalır. Sonra mı? Etrafındaki herkesin sanki hep bir ağızdan anlaşmış gibi ‘  Bu acıyla yaşamayı öğrenmek zorundasın!’ nidaları yankılanır önce kulaklarında sonra beyninde. Asıl problem burada başlar : ‘ Ya ben bu acıyla yaşamaya öğrenmek istemiyorsam? ‘

[zombify_post]




1 Yorum

  • Bırak içindeki fırtınaları. Ses duvarını yıksın kelimelerin. Alışacaksın diyenleri de bırak girsin yerin dibine alışılmışlıklar. Hatta yeni biri doldurur boşluklarını diyenleri de bırak gökyüzünde kaybolsun doluşulmuşluklar. Bırak. Sadece hisset sen. Doğan güneşe hatta gülümseyen aya inat…

    6 yıl önce
  • Bi yoruma ne dersin ?

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir